24 Aralık 2014 Çarşamba

8. İslam Düşüncesi ve Kültür

“Allah’ın şeriatı” denilince bu kavramla, yüce Allah’ın, insanlığın hayatını düzenlemek için bizzat koyduğu ilkelerin tümü kastedilir. Bu olgu ise itikad, hüküm(yönetim) ahlak, yaşam biçimi ve bilgi edinme ilkelerinde somutluk kazanır.



Bazılarına garip gelecek ama –İslami alanda yapılan araştırmaları okuyuculara bile- sanatsal ve düşünsel etkinlik alanlarında da dayanılacak başvurulacak kaynak yine İslam düşüncesi ve onun dayanağı olan Rabbani kaynaktır.

Sanat konusunda, sanat sorunsalı ile ilgili bütün konuları içeren bir kitap yayımlandı. Sanat, insan düşüncelerinin, tepkilerinin, beğenilerinin, varoluşunun ve yaşamın insan psikolojisi üzerinde bıraktığı etkilerin, dışa vurumu, anlatım biçimidir. Müslüman kişinin benliğinde bütün bu olgulara hükmeden tek öğe, kainatı, insan benliğini, hayatı, insanın kainatın yaratıcısı benlik ve hayatla olan ilişkilerini topyekün kapsayan İslam düşüncesidir.

Müslüman bir kimse inançla, varlıkla ilgili genel düşünce, ibadetler, ahlak ve davranış biçimleri, değerler, ölçüler, prensipler, siyasi, iktisadi ve sosyal kurumları düzenleyen temeller, insani faaliyetlerin dinamikleri ve insani tarihin hareketlerinin yorumu... ile ilgili hakikatlere özgü kılınmış bütün bu işlerde rabbani kaynaktan başka bir kaynağa başvurma hakkı yoktur. Müslüman kimse bütün bu konularda, sadece inancını yaşamına uygulayan, dinine, takvasına güvenilir bir müslümandan bilgi edinmek zorundadır. Bu konularda ancak evsaftaki bir kişi, onun üstadı olabilir.

Fakat kimya, biyoloji, fen astronomi, tıb, zanaat, tarım, yönetim biçimleri bunlara benzeyen pozitif konularda hem müslüman hem de gayri müslim olan birisinden edinebilir.

Müslüman, cahiliyye dünya görüşünün ürettiği her türlü eserden yararlanabilir. Ancak bunu yapması, düşüncelerini bilgilerini bu temele dayandırmak için değil, sadece cahiliyye sisteminin doğrudan nasıl sapıttığını bilmek, bu insansal sapmaların yeniden nasıl tahsis edilebileceğinin, nasıl dosdoğru bir hale getirileceğini; bütün bu sapmaların İslam düşüncesini meydana getiren temel dinamikler ve İslam inanç sisteminin gerçekleri ışığında tekrar asıllarına nasıl çevrilebileceğinin öğrenmek için olabilir.

Felsefe, tarihin yorumu, tecrübi psikolojinin dışında kalan genel psikoloji, etnik, mukayeseli dinler tarihi, sosyoloji ve sosyal eğilimler –gözlem, istatistik ve doğrudan bilgiye dayananlar hariç- ile alakalı yorumlar, bunların tümü, eskisi yenisi ile islami olmayan, doğrudan cahiliyye inanç sisteminden ve dünya görüşünden etkilenen, cahilyye düşüncesinin ürettiği çalışma ve yönelimlerdir.

İslam deneysel bilimler ve onların teknolojiye uygulanış biçimleri dışında iki tür kültürün varlığını kabul ediyor:

    İslami düşünce temellerine dayanan “İslam Kültürü”

(2) Çeşitli metodlara dayanmakla birlikte hepsinin tek bir temelde, ölçme ve değerlendirme konularında Allah’a dayanmayan, tamamen insan düşüncesi üzerine bina edilme noktasında birleştiği “Cahiliyye Kültürü”

İslam kültürü, insani düşünce ve üretimlerin (vakıaların) hepsini kapsamına alır. Bunları sürekli geliştiren ve onlara canlılık kazandıran yöntemlere ve özelliklere sahiptir.

İslam düşüncesi, insanın varlığa, hayata, insani faaliyetlere, sosyal ve siyasal kurumlara, değerlere, ahlaki geleneklere ve bu bağlamda insan benliğinin etkileyen diğer tüm etkinliklere bakış açısı üzerinde müessir inanç sistemi ile doğrudan ilgili ilimler konusunda ‘ilim başka’ , ‘ilim adamı başka’ gibi saçma bir tanıma aşina değildir. (yani İslam’da “bilgin”in söylediğinin yap, gittiği yoldan gitme gibi, safsata bir düşüncenin yeri yoktur.)

Yüce Allah genel meseleler konusunda müslümanların durumu hakkında yahudi ve hristiyanların varmak istedikleri nihai hedeflerini şu ayette açıklamaktadır:

“Kitab ehlinden çoğu, ‘hak’ kendilerine apaçık açıklandıktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan sonra küfre çevirmek isterler. Allah emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, herşeye gücü yetendir. (Bakara,2:109)

“Sen onların kendi dinlerine uymadıkça ne yahudiler, ne de hristiyanlar senden razı olmazlar.” “Asıl doğru yol, Allah’ın yoludur.” De. Sana gelen ilimden sonra eğer onların keyiflerine uyarsan, and olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olur. (Bakara,2:120)

“Ey inananlar, kendilerine kitab verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız

imanınızdan sonra, onlar sizi döndürüp kafir yaparlar.” (Al-İ İmran, 3:100)

Aynı konu ile ilgili olarak Allah Rasülü, Haız ebu Ya’la-nın Hammad, Ş’abi, Cabir aracılığı ile kaydettiği hadiste şöyle buyurmaktadır:

“Kitap ehlinden hiçbir şey sormayın. Çünkü kendileri sapıtmışken sizde doğruyu kesinlikle öğretemezler. Bu durumda bir şey sorarsanız ya bir batılı tasdik etmiş ya da bir hakkı yalanlamış olacaksınız. Allah’a andolsun ki, Musa aranızda olsaydı bana uymaktan başka bir davranış sergilemesi kendisine helal kılınmazdı.”

Bu ayetler ışığında, yahudi ve hristiyanların, müslümanların bu tür konularla ilgili durumları hakkındaki nihai hedeflerinin boyutları kesinlikle belirlendikten sonra hala onların İslami inanç, İslam tarihi, müslümanların sosyal düseni, İslam’ın siyaseti ve ekonomisi gibi konularda iyi niyet göstereceklerini, objektif davranacaklarını, müslümanların hakkında hayır düşüneceklerini, onların hidayete ve aydınlığa ulaşmaları içtenlikle istediklerini bir an bile sanmak düpedüz ahmaklıktır.

“De ki:”hidayet, ancak Allah’ın hidayetidir...” Bakara 120

Öte yandan Allah’ı anmaktan yüz çevirip kendisini tamamen dünya işlerine verenlerden uzak durulması hakkında da Kur’ani delil vardır. Ayet, böyle kişilerin ellerindeki bilgilerin bir kesinlik ifade etmediğini, olsa olsa sadece bir “zan” dan ibaret olduğunu dile getirmektedir. Allah şöyle emrediyor:

Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir.”

“İşte onların ulaşabileceği bilgi seviyesi budur. Şüphesiz Rabb’in yolundan sapanı da iyi bilir ve O , yola geleni de bilir. (Necm, 53:29-30)

“Onlar sadece şu dünya hayatının görünen yüzünü bilirler; ahiretten ise tamamen habersizdir onlar.” (Rum, 30:7)

Müslüman ancak bu nitelikteki bir kimseden sadece deneysel bilimler çerçevesine giren bilgileri edinebilir. Buna karşın, hayatı, insan benliğini ve dünya görüşünü ilgilendiren konularda bu gibi insanlardan ilim öğrenmesi kesinlikle caiz değildir müslümana.

“Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabb’inin rahmetini uman gibi midir? De ki: “Bilenle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu ancak akıl sahipleri ibret alır. (Zümer, 39:9)

İşte geç saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ahiretten korkan ve Rabb’inin rahmetini uman kimselerdir., gerçek anlamda Allah’ın ayetinde bilgisini övdükleri. Ayetin işaret ettiği ilim de bu ilimdir. Yani Allah’a takvaya hidayet eden ilim... Fıtratı bozan ve insana Allah’ı inkar ettiren bilgi değil.

İmani temel ile fizik, kimya, biyoloji, astronomi, vb. deneysel bilimler arasında doğrudan bağlantı vardır. Çünkü bu tür bilimler, bozulmaya uğramış benliklerin istekleri ile insanları Allah’tan uzaklaştırma amacıyla kullanılmadıkları sürece, eninde sonunda kişiyi Allah’a ulaştırır.

İslami araştırmalarda Batı düşüncesinin yöntemlerine ve bu yöntemler uyarınca ortaya konulan ürünler güvenmek büyük bir gaflet olur. Günümüzde yaşadığımız koşullar nedeni ile Batı’dan almak zorunda olduğumuz deneysel bilgileri dahi alırken bunlara felsefi yorum katılması ihtimali olduğu için, son derece dikkatli davranmamamız gerekir. Çünkü bu bilimlere katılması olası felsefi yorumlar top yekün din düşüncesine, özellikle İslam düşüncesine (dünya görüşüne) temelden karşıdırlar. Miktarı ne olursa olsun böylesi yorumlar İslam pınarının safiyetini bozmaya ve onu zehirlemeye yeterlidir.

3 yorum:

  1. bu bölüm kitap ile aynı değldir

    YanıtlaSil
  2. İslam Düşüncesi ve Kültür
    Seyyid Kutub



    Müslümanın inanç gerçekleri ile ilgili konularda, kainatla ilgili genel düşüncede, ibadetle, ahlakla, davranış tarzı ile, değer ölçüleri ile, siyasi, ekonomik ve sosyal ilkelerde, insani gelişmelerin faktörleri veya insanın tarih içindeki misyonu ile ilgili meselelerde sadece ilahi kaynaklara dayanması gerekir. Müslüman bu konularda ancak pratik hayatı içinde dinine, takvasına ve inanç sağlamlığına güvendiği kimselerden bilgi alabilir.

    Buna karşılık Müslüman kimya gibi, fizik gibi, biyoloji gibi, astronomi ve tıp gibi, sanayi ve tarım gibi, yönetim usulleri gibi, sanatla ilgili çalışma usulleri gibi, savaş ve vuruşma usulleri gibi ve bunlara benzer alanlarda hem Müslümanlardan ve hem de Müslüman olmayanlardan bilgi alabilir.



    Çünkü bu konular, Peygamberimizin (S.A.S.) “siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz” hadisi ile işaret ettiği alanların kapsamına girer. Bu konular Müslümanın hayat, kainat, insan, insanın amacı, fonksiyonu, gerek çevresini kuşatan varlıklarla ve gerekse tüm varlıkların yaratıcısı ile olan ilişkisi gibi ana meselelerde Müslümanın düşüncesini oluşturma zarureti ile ilgili değildir. Bu konular, Müslümanların hayatını, gerek fert olarak ve gerekse cemiyet olarak düzenleyen şeriat ilkeleri, rejim temelleri ve ana sosyal kurumlarla da doğrudan doğruya ilgili değildirler. Hatta bu konular ahlak, edep, gelenek ve değer ölçüleri gibi Müslüman toplumda geçerli olan ve bu toplumun ana hatlarını teşkil eden meselelerden de değildir. Buna göre, bu konularda Müslüman olmayanlardan yararlanmanın, Müslümanın inancını sarsmak veya onun yeniden cahiliyeye dönmesine yol açmak gibi bir tehlikesi yoktur.

    Fert ve toplum olarak tümüyle insani gelişmeleri yorumlamaya gelince bu, insan psikolojisi ile tarih içindeki hareketlerine hangi açıdan bakıldığına dayanır. Kainatın oluşumu, hayatın başlangıcı ve tecrübi ilimlerin sınırlarını aşan kesimi ile insanın kaynağı gibi kimya, fizik, astronomi ve tıp branşları ile açıklanamayan konuların bilgisinde durum, şer’î hukuk sistemi ile hayat tarzını düzenleyen ilke ve metodlarda olduğu gibidir, yani bu konular hakkında bilgiler, doğrudan doğruya inanç sistemine bağlıdır. Öyle olunca, bu konularda Müslüman, ancak dinine, t akvasına ve bildiklerini ilahi kaynağa dayandırdığına kesinlikle güvendiği Müslümanlardan bilgi alabilir. Önemli olan nokta, Müslümanın görüşünde bu konuların inanç sistemine bağlı bilinmesidir, bu tutumun yalnızca Allah’a kul olma ilkesinin ve “La İlahe İllallah, Muhammedun Resulullah” şahadet cümlelerinin gereği olarak kabul edilmesidir.

    Müslüman her türlü cahiliye gelişmesinin eserlerini okuyabilir. Fakat bütün bu alanlardaki bilgi ve düşüncesini o eserlerden edinmek için değil. Bu incelemenin asıl amacı, cahiliyenin nasıl haktan saptığını, bu beşeri sapıklıkları, İslam inanç ve düşüncesindeki sağlıklı temellerine oturtup düzeltmenin, doğrultmanın nasıl mümkün olacağını tespittir.

    Tümü ile ‘felsefe’ çalışmaları, tümü ile ‘tarih yorumu’ çalışmaları, genel yorum karakteri taşımayan bazı gözlem ve görüşler dışında kalan bütün ‘psikoloji bilgisi’, bütün ‘ahlak’ konuları, tüm olarak dinler hakkındaki karşılaştırma çalışmaları, bazı gözlemler ve istatistik veriler dışında tümü ile ‘sosyal doktrinler’ ve bunlarla ilgili yorumlar, bütün bu branşlar, İslam dışı cahiliye düşüncesi içinde, eskisi ve yenisi ile, cahiliyenin inanç ve dünya görüşünün doğrudan doğruya etkisi altındadırlar, cahiliye kaynaklı kavramlara dayanırlar. Bu branşların tümü değilse bile büyük bir çoğunluğu, özleri itibarı ile, açık veya kapalı şekilde genel olarak din kavramına ve özel olarak İslam düşüncesine karşı düşmanlık esasına dayanırlar.

    YanıtlaSil
  3. ,
    ,
    ,
    “Kültür, bir insanlık mirasıdır; onun vatanı, milliyet ve dini yoktur” masalı pozitif ilimler ile bu ilimlerin uygulanışını gösteren teknoloji ile ilgili olduğu takdirde doğrudur. Bu alanı aşıp ilimlerin sonuçları ile ilgili fizik-ötesi felsefi yorumlara dalmaması şartı ile, insan psikolojisi ile ilgili, insani gelişmeler ile ilgili ve tarih ile ilgili felsefi yorumlara kalkışmaması şartı ile. Sanat, edebiyat ve diğer tüm hissî ifade alanlarına girmemesi şartıyla.



    Bu satırların yazarı ömrünün kırk yılını okuyarak geçirmiş bir insandır. Kırk yıl boyunca gerek branşı ile ilgili olduğu için ve gerekse ilgisini çektiği için, beşer kültürünün başlıca alanları ile ilgili eserler üzerinde araştırma yapmak ve okumak birinci derecede gelen işi olmuştur. Sonra inancının ve düşüncesinin kaynaklarına döndüğü zaman, bütün okumuş olduğu eserleri, o büyük hazine karşısında gayet sönük ve değersiz bulmuştur. Hoş, başka türlü de olamazdı ya! Fakat ömrünün harcanmış kırk yılından dolayı pişman değildir. Çünkü bu uzun yıllar boyunca sapıklığı ile, bayağılığı ile, iğrençliği ile, yavanlığı ile, bunalımı ile, bunlara karşı gururu ile, iddiası ile, sözün kısası bütün içyüzü ile cahiliyeyi tanımıştır. Bu tecrübeler sayesinde kesinlikle anlamıştır ki, Müslüman bu iki çeşit kaynağı bir gibi kabul edip her ikisinden de bilgi alamaz.



    İlim, yalnız inançla, dinî farzlarla ve şeriatla ilgili olan bilgilerden ibaret değildir. İlim, her şeyi kapsamına alır. Bu terim, inancı, farzları ve şeriatı bilmeyi içine aldığı gibi yeryüzü halifeliğini yürütmek üzere tabiî kanunları ve onları kontrol altına almayı bilmeyi de kapsar. Fakat inanç temelinden ayrılmış olan ilim, Kur’an’ın kastettiği ve sahiplerini övdüğü ilim değildir.

    Fizik, kimya, astronomi, biyoloji, jeoloji ve benzeri gibi kainat sisteminin kanunlarını ve hayatın ilkelerini araştıran ilimler ile inanç tabanı arasında ilişki vardır. Bu ilimler, sapık arzular tarafından Allah’tan uzaklaştırmak amacı ile kullanılmadıkça, insanı Allah’a götürür. Fakat özellikle Avrupa tarihinde ilimle uğraşanlarla zorba kilise arasında meydana gelen yersiz çatışmalar yüzünden, maalesef, Batı ilminin metodu Rönesans hareketi ile böylesine yanlış bir doğrultuya sapmıştır. Bu çatışma, Batı düşüncesinin bütün metodları ile bütün düşünce tarzları üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu çatışmanın düşmanca ve zehirli kalıntıları sadece kilise ve kilise düşüncesinin dayandığı kaynaklarla ilgili olmakla kalmamış tüm olarak din düşüncesine yönelip Avrupa düşüncesinin her ilim alanında geliştirdiği eserlere sinmiştir.



    Bu yüzden İslamiyet’le ilgili araştırmalarda Batı’nın bakış açısına ve araştırma verilerine güvenmek, teslimiyetçi bir gaflet olur. Bu yüzden, günümüzde içinde bulunduğumuz şartlar karşısında Batı’dan almak zorunda olduğumuz pozitif bilimlerde bile aralarına felsefi bir yorum katılmış olabileceğini düşünerek ihtiyatlı olmamız gerekir. Çünkü araya karıştırılan bu zararlı unsunlar genel olarak din düşüncesine ve özellikle İslam düşüncesine kökten düşmandırlar. Ne kadar az olursa olsun, bu unsurlar saf İslam pınarını zehirlemeye yeterlidir.

    Kaynak: Yoldaki İşaretler, Hicret Yayınları, 1980, s.83-90.

    YanıtlaSil